Zaman kıymetini bilene zaman…
• Öylesine »
Günün ardından geriye kalanları düşünüyordum; bu zamana kadar yaşadıklarımı ve yaşayacaklarımı hatta yaşanmışlıkları. Hepsi birer anıydı. Her tanıdığım insan ayrı bir öyküyü paylaşıyordu benimle. Fakat bu öyküler ortak bir kitapta toplanmıştı. Bir kitabın birkaç yaprağını kopardığınızda hikâyenin bütünlüğü yok olup gider. Anılarımızda böyle; silip atamayız zihnimizden.
Fotoğraf albümlerine baktığımda, her zaman güler yüzler karşılamıştır beni, sanılanın aksine gerçek dünyada da hep gülümsemelerle karşılanmışımdır. Herkes tarafından sevilen bir kişiyim, ama bu benim herkes tanımım.
Gel gelelim şu ortak kitaba, haliyle sayfalarında sadece albümde ki gülümsemeler yok. Acı, tatlı hatta bazen baharatlı bazense bol şerbetli… Aslında iki durum var.
Bunlardan birincisi;
Sürekli yeni baskısı çıkmayan ama yeni ciltleriyle birlikte devam serisi niteliğinde ve belli aralıklarla çıkan bu setin tamamını bir gün okuması hatta sizi tamamen anlayabilmesi için birine hediye etmek zorunluluğunda hissedeceğiniz bir an gelecek…
İkinci durum ise;
Kullanım Kılavuzunuzun (user manuel) bir kopyasını direkt karşı tarafa koşulsuz vermek veyahut kullanıcı rahat anlasın diye zamanla madde madde okumak. Tamamen tercihe kalmış ne de olsa ikisi de aynı kapıya çıkıyor.
Geçmişten günümüze teknolojiyi ele aldığımızda çok çabuk ve hızlı bir şekilde geliştiğini gözlemleyebiliriz. Bu da bize hem kolaylık sağlarken hem de tembelliğe itmekte. Bu konuya fazla değinmeyip, yüzeysel bir şekilde üzerinden geçmek gerekirse; bu gelişme ile birlikte user-interface yani kullanıcı arayüzü daha da basitleşiyor. Şöyle ki herhangi bir çamaşır makinası ele alalım. Bundan 10 yıl öncesinde ki bir çamaşır makinasını kullanmak için program kurgusunu saat yönüne çevirerek yıkama programını seçiyorduk. Şimdi ise üzerinde bulunan elektronik panelden, yıkayacağımız çamaşırın toplam ağırlığını, kumaşının cinsini ve renkli veya beyaz olduğunu seçtiğimizde; makine buna göre bir yıkama programı oluşturuyor. Geriye kalan standart işlem deterjan koymak ve yıkama işi bitince makinadan çamaşırları çıkartmak kalıyor. Öyle ki yıkama bitince size haber versin diye alarm’da kurabiliyorsunuz. Böyle bir makina gerçekte var mıdır, yok mudur araştırmadım. Fakat buna benzer birçok beyaz eşya var. Bulaşık makinası hatta ses mesajı veya mp3 ile not bıkarabileceğiniz buzdolapları gibi…
Nerden geldik bu konuya derseniz; yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi kullanıcı arayüzü basitleştikçe insanların kullanma kılavuzuna da ihtiyacı kalmıyor, ortak kitabı okumaya da vakit ayırma ihtiyacında da hissetmiyor kendini… Kurcalayarak keşfetmeye yöneliyor…
Sonuç mu? Bu durumda zaten yok olmaya yüz tutmuş insan ilişkileri sadece yok olmakla kalmıyor. Git gide kötüleşiyor. Dijital çağın getirileri ve götürüleri bağlığı altında incelendiğinde; götürüleri yani dezavantajları listesinde bir numaralı madde olarak, insanlar sadece mail, sms, sosyal iletişim ağ diye tanımlanan internet siteleri ve chat programları ile sohbet ediyor. Bu durumun devamlılığında ise gençlerde iki türlü etki ortaya çıkıyor. Ya aşırı girişken, lafını düşünmeden ve tartmadan konuşma durumu ki “ağzından çıkanı kulağı duymamak” deyimi ile de özetlenebilir. Ya da karşısında ki kişi ile iletişim kuramama ve kendini ifade edememe durumu…
Çözüm mü? Biraz zor ama bir hafta boyunca internetle ilgilenmemek ki bu sırada; sinemaya gidin, tiyatroya gidin, arkadaşlarınızla buluşun, roman, dergi ve gazete okuyun, sevdiğiniz bir sporu yapın, bir uğraş (hobi) edinin, yeni arkadaşlıklar kurun, sahile, adalara veya bir tatile gidin, ev işlerine yardım edin, düzenli yemek yiyin vs… Bunun gibi daha bir sürü madde üretilebilir.
Daha sonra da zamanı ne kadar boşa harcadığmızın farkına varın…
Zaman kıymetine bilene zaman…
* ilk iki paragraf 08 Kasım 2009 Pazar, 17:08:24 de yazdığım ‘günün ardından’ yazımdan alıntılanmıştır.
Atilla OKTAY
• Öylesine »