…kötülüğün kaynağını irdelemek lazım. Olaylara baktığımız zaman etrafımızda olup biten her şeyin, bir sebebi ve sonucu olduğunu artık anlamamız şart. Yani ben hayatımda yaşadığım ne varsa, bunların hepsi kendi seçimlerim sonucu. Bu bakış açısı bazı noktalarda insan psikolojisine zarar verebilir. Mesela ilişkileri ele alacak olursak, ayrılan iki sevgiliden biri ve bozulan iş ortaklığından ortaklardan biri sadece kendini suçlarsa; bu durum insan psikolojini bozmak için birebir zemin oluşturmakta. Bende tam anlamıyla bunu yapalım demiyorum zaten. Sadece kendi kusurlarımızı görelim, kendi hatalarımızı bilelim ve bunları kabul edelim diyorum. İşte o zaman erdemli birer birey haline gelmiş oluruz. Böylece başkalarının fikirlerine saygı duymayı ve başkalarının bizim fikirlerimize saygı göstermesini sağlamayı başarabiliriz.

İnsan Beyni ne kadar karışık bir yapıya sahip… Durmadan düşünüyoruz, uykumuzda bile. Bazen durmadan düşünmek çok fazla yoruyor insanı. Her hareketimin sonucunu… Hatta bir hareketi gerçekleştirmeden önce oluşabilecek sonuçlarını hesaplamak… Herhangi biriyle gireceğim bir dialoga gireceksem bile nerdeyse bu dialog yaşanmadan önce, söylecekleriminden sonra alacağım cevaplar beni tatmin etmeyecekse, ya da söyleceği şeyleri tahmin edebiliyorsam, bana farklı şeyler söyleyemeyeceğini düşünüyorsam; kendimi yormanın ne anlamı var? Bu biraz aşırı kendini beğenmişlik gibi dursada aslında değil. Bunu bir çoğumuz farkında olmadan yapıyoruz ama yaptığımız şeyin farkında olmadan otomatikleşmiş olarak yapıyoruz. Buna daha önce de değinmiştim sanki…
(Şu paragrafı yazarken en az 6 kere bölündüm. Biri Rauf Bey’in ‘GMY’ printer sorunu, diğeri Cüneyt Bey’in ‘GM’ youtube erişim sorunu, diğeri çay servisi, bir diğeri Erhan Bey’in ‘Eticaret Yön.’ -tornavida var mı?- sorusu, bir başkası Engin Bey’in araması ve sonuncusu -otomatikleşmiş- kelimesini kendimin bu ekranda araması… Özetle 1 dakika içerisinde yazabileceğim bir paragraf acayip bir hal aldı. Peki bunu neden açıklama ihtiyacı duyuyorum. Bu paragraf bu kadar basit kaleme alınmadı kısa olmasına rağmen kafa kaç kere bölünde ve aynı duygu düşünceye yönelmeye zorlandı. İşte bu bilinsin istiyorum. Tüm hayatım da böyle geçiyor. Bahsetmeye çalıştığım şey bu…)
Yani hayatınızda mutlaka kapasitesini sorguladığımız insanlar oluyor. Şimdi TSM müziği ile uzaktan yakından alakası olmayan biriyle bunun sohbetini yapamazsınız, öyle mi? Örnekleri çoğaltalım hemen; hayatında hiç bilgisayar kullanmamış birine bana bir mail hesabı açabilir misin? veya ‘Falanca internet sitesinde var… çok ucuz buradan aldım, sende oradan al!’ gibi bir cümle kurmak çok gereksiz olmaz mı? Kısaca anlaşılamayacağınızı bile bile karşı tarafa bir şey anlatmayı denemek, sadece öğretme rolünü üstlenmişsek kabul edilebilir. Ancak bir sohbet sırasında bunu yapmak gayet gereksiz.
Bende bu durumu tüm hayata uygulamanın yoruculuğundan bahsetmeye çalışıyorum aslında. Sabah kalktığınızda bazı seçimler sonucu dakikalarınızı harcadığınızda, işe geç kalacağınızı ve işe geç kalmanız durumunda oluşabilecek sorunları hesaplayabiliyorsanız eğer; işe geç kalma seçimini yapmanızın iki sebebi olabilir ya işe gitmeyi istememek ya da geç gitmenizin sizin ve çevrenizdeki etken bir durumun gelişmesine olan olumlu etkisi. Derdim karmakarışık cümleler kurmak değil ama her cümlemi tek tek açıklamak sanki okuyan birisi varsa onu salak yerine koymak gibi geliyor.
Sabah kalktım diyelim, Saat 06:30. Evden 07:25’de çıkmam lazım. İşte bu 55 dakika’da aklıma o kadar çok düşünce anlık olarak geliyor ve sonrasında iptal oluyor veya değişiyor ya da yerine yeni düşünceler geliyor ki. Sadece bunu yazmayı denesem. Hatta 07:00’a kadar uyuduğum bir senaryoyu ele alalım desem, sadece 25 dakikalık bir senaryoyu anlatmaya kalksam. O kadar boğuyu bir yazı olur ki. Satırlar bile kendi kendiyle savaşa girer…
Farklı değilim, farklı olduğumu iddaa etmiyorum. Dertleşmek benim amacım. Konuşmadığımız ama farkında olmadan yaşadığımız şeylerin neden farkına varıp konuşmuyoruz. Birileri fark ediyorsa bile o birileri nerede…?
Varlığımı sorgulamıyorum. Düşünce tarzımı da sorgulamıyorum. Bunların otomatik oluşunun farkında olup olmadığımızı ve herkesin böyle olup olmadığını sorguluyorum. Sorgulamamın sebebine gelince; eğer herkes otomatik olarak sistemli hareket edebiliyorsa…
Hemen yapıştırayım bir örnek daha; 07’de yataktan kalkan Ati duşa kesinlikle girmesi gerektiğini biliyorsa; duşa girmeden önce yataktan kalkıp, banyoya yürürken dolaptan giyebileceği kıyafetlerin (iç çamaşırları ve çorapları) neler olduğunu seçip, kurulanacağı havlunun yerinde olup olmadığını hatırlayıp, duştan çıkınca eşyalarının hepsinin nerede olduğunu ve kurulanmanın hemen ardından yanına alacaklarının neler olduğunun sağlamasını yaptığında, duşun kapısına ancak yeni varmış oluyor. (5 sn) O sırada aynaya ufak bir bakışla, duşun içine girerken, cildinde yapılması gereken bir bakımın acil olup olmama veya ihtiyaç olup olmaması durumuna göre önceliğini belirleyip, yapılacak bir işlem varsa kaç dakika harcanması gerektiğini buluyor ve harcanacak dakikanın bana neyin ertelememe sebep olacağını yada başka bir işlemi daha hızlı yapmam gerekeceğini söylüyor. Duştan çıktığım anda (8 dk), mutfağa gidip gelmen ile kurulanma süremi eşitleyebilirsem, mutfağa gider tost makinasını açar ve duşa girmeden önce kafamda alman gereken eşyaların önceki bulundukları noktalarda gerçekten olup olmadığını hızlıca bir bakış atıp, kontrolünü sağlayabilir ve bu basamağı kafamdan eleyebilirim. Ancak mutfağa gidip gelmem kurulanmamı bir kaç saniye yavaşlatacağından, kurulanma sırasında eşyaların yerlerinin kontrolünü sağlayıp, duş öncesinde tost makinasının çalıştırılması daha mantıklı olacağını bilip, önden tost makinasını çalıştırıp, diğer işlemleri öteler veya bununla oyanalacak kadar sürem yoksa duşa girmeden bir kasenin içine gevrek ve süt koyar duşa öyle girerim ve ben çıkana kadar gevrek yumuşamış ve yenilmeye hazır olur. Oldu mu 07:08… Sonrasında kurulanma, saç kurutma, eşya kontrolü ile birlikte kıyafetleri giyinmek. Öyle ki gömlek düğmesini sonra ilikleyebilirim, yani odadan odaya yürürken; o yüzden durmama gerek yok. Mesela gömleğimi giyidim bu sırada düğmemi iliklerken; gözlüğümü alabilir, çantamı içeri taşıyabilir ve telefonları cebime koyabilirim. Odalarla işim bitti. Mutfakta karnımı doyururken, evden çıkmadan önce kontrol etmem gereken şeyler, yolda lazım olabilecek şeyler ve eve gelmeden yapmam gereken bir şey varsa tüm bunları tekrar düşünebilirim. Kahvaltı yapıldı, 1 dk varsa çıkmak için, bulaşıklar makinaya koyulabilir, asansör çağırabilir, asansör gelene kadar mutfakta kombi kapatılabilir, mont giyilebilir, ayakkabı giyilebilir ve tam kapı kilitlendiği anda; evin anahtarı montun cebine koyulup, asansöre binilebilir. Buyrun en temel haliyle anlatılmış bir 25 dakika ki tolerans değerlerinin hesabından hiç bahsetmiyorum.
Demem o ki; bu şekilde yaşıyorsak… Neden yaptığımız şeylerden memnun değiliz. Neden işe geç kalıyoruz? Bütün hayatımız kendi hatalarımızdan ibaret değil, kendi seçimlerimizin sonuçlarından ibaret…!
Kitap okumakta, tv izlemekte, seks yapmakta, bedenimize bakmakta, spor yapmakta, hergün durmadan alkol ve sigara almakta, çalışmakta, bir köşede kimsenin varlığımızı bilmeden bu dünyaya gelip, bu dünyadan yok olup silinmekte bizim seçimimiz.
Dünya’ya gelmeyi biz seçmiş olmasak da, uyum sağlamak bizim sorunumuz. Düşünce sistemimizi geliştirip, körleştirmek de bizim sorunumuz.
Birçok şey bizim seçimimiz ancak bazı şeyler değil. Mesele aileden gen ile gelen bir hastalık veya anne babayı seçmeyi tartışmak veya içinde bulunduğumuz durumu tartışmak değil. Mesele, içinde bulunduğumuz durumu değiştirebilme gücünün hepimizde doğuştan olması. Boşuna irademiz var. Boşuna mı kendi kararlarımızı ve yargılarımızı oluşturabilme yetisine sahibiz. Diğer türlü olsa hayvanlardan ne farkımız kalırdı? Hani hayvanlardan bizi ayıran düşünen canlılar olmamız ya… Hani biz zevk için seks yapabiliyoruz ama hayvanlar içgüdüsel olarak üremek ve varlığını devam ettirmek için cinsel ilişkiye giriyorlar ya. İşte bu kadarını biliyoruz da; daha neyin dırdırını, bırbırını yapıyoruz…!
Her şeyi sorun etmekte üzerimize yok. İşsizlik sorun, memleket sorun, nefes almak sorun. O sorun bu sorun… Sorun felan yok aslında. Bir tek sorun var üretken ve girişimci olamamak. İşsizsin olabilir, bir şeyler üret… İlla maddiyat ile hammadde almana gerek yok. Fikir üret onu sat. Sponsor bul. Bir sürü başarı hikâyeleri var…
Tabi benim de keyfim rahat, evimde internet, beni bekleyen bir sevgili, beni seven aile ve arkadaşlar, iyi veya kötü bir iş ve sabit gelir. Ne derdim olabilir ki? İşte herkesin bir derdi var. Dertsiz bir kul yok. Sadece üstesinden gelebileceğimiz kadar derdimiz var ve bu dertler bizim sınavımız… Bakalım kim kalacak kim geçecek. Sınavdan kalmaya pek bir merakım yok. Öyle ya da böyle geçer not almam lazım… Gelmişsen az da olsa çokta olsa bu dünyanın keyfini sürmem lazım. Öleceksem de zamanı gelince ölürüm. Nasılsa zamanı belli sadece ben bilmiyorum. smile
Gençken karamsarlığa kapılmamamız lazım ama en çokta gençken karamsar oluyoruz. Şu an karamsar mıyım? Sadece içinde bulunduğum durumda sonsuz bir döngü içerisinde olduğumun farkındayım ve döngüyü kırmak için bir şeyler yapmam gerektiğinin bilincindeyim. Bilincinde olmama rağmen hareket etmiyorsam, atalet halini yaşıyorum. Yani öğrenilmiş çaresizlik veya kabul edilmiş başarısızlık. Ama içimden bir ses kabul etmiyor. İşte güzel olanda bu kısım zaten. S.kerim lan diyor. Öyle ya da böyle ben bu işi çözerim arkadaş.
Neyi mi çözüyorum. Kendi standart döngümü; -> Kendi standart döngümden önce Yaşamın 3 döneminden çok kısa bahsedelim mi?