19 Oca 2016 - Yazı Dizesi    Yorum Yok

Kısım 2

« »

Ufak bir öğle yemeğinden sonra yazmaya devam…

Aslında sıkılıyorum hemde çok. İtiraf edeceğim belki milyonlarca kez belki sadece ruhum dolduğunda, ağırlığını kaldıramaz hale geldiğimde… Onu çok özledim. Her zaman, o ve ben bir arada olduktan sonra herşeyin üstesinden gelebileceğimize inandım. Çoğu zaman da yanılmadım. Şimdi arasa beni, -sana ihtiyacım var gel- dese ne olurdu? Ne olacak onun yüzünden ritmi bozulan kalbim ‘koşarak git! otobüse vs binerek, bekleyerek zaman kaybetme.’ diyecek. Beynim ise; “mal mısın olum sen, o seni yüzüstü bıraktı gitti. S.ktir et!” diyecek. Sonra kendimle savaşa gireceğim. Mantığım kazanacak tabi ki yanına birazda erkeklik gururu ekleyelim. Sonra ise daha çok acı daha çok acı. Peki ya diğer ihtimal. Hakikaten s.kerim dünyayı deyip koşarak gitsem… Herşey yoluna mı girecek. Düşünceleri olmayan zavallı kalbim… Seni şapşal! Sonrasında diğer şapşalın mantığı devreye girip, ‘Ati ben seni çağırdım ama yanlış yaptım beni yanlış anlama’ vs…

Herneyse sonuç olarak anlık bir şekilde sonu hesaplanamayan en az 5, 6 hikaye daha yazabilirim buraya. Ama hiçbirinin sonunu mutlu bitiremem…

Sebebine gelince, sanırım artık güvenmem imkansız. Gerçi geçmişte kalan toz pembe hayaller var illa ki, yeni bir sayfa açmak. Kaba etim yer mi? Yer! Kesinlikle bir saniye bile tereddüt etmem. Sanırım bu kadar yazmamım sebebi; bu Cuma günü 5 yılın ardından, onun bensiz geçireceği ilk doğum günü olması. Çoktan hediyesi hazır ve gidilecek yerler planlanmış olmalıydı halbuki…

Yine yazımı böldüm ve arada canparka gittim, fiyatgör ve creadle taktım. Sonra merkeze geri döndüm. Bütün bunlar 22 dakikada gerçekleşti. Dönüşte tam arabayı park ettim, metrogarden arayıp, yazıcısının sorunundan bahsetti. Yani yine iş yine iş, sanırım bir ayrılma sebebi de buydu.

Bazen, ya hayat benim ritmime ayak uyduramıyor ya da ben onunkine ayak uyduramıyorum olsa gerek. Çünkü ya herşey bir anda olup bitiyor ve etrafımdaki herkes tarafından algılanabiliyor. Ya da herşey ve herkes o kadar yavaş harekete geçip birşeyleri ancak algılayıp, onaylıyor ki; salak mı la bunlar diye bağırmamak elde değil. Bu gibi durumlarda oturup katlanmak zorunda kalıyorum, içinde bulunduğum duruma… İşte o zaman onlar salak iken, herşey çar çabuk olup, biterken… Ben anlamadığımda ise; bu sefer ben kendimi salak gibi hissediyorum.

Sadece yazıyorum yine sana, dur durak bilmeden bölünmelere rağmen yazıyorum. Akşamüstü arasında bir elimde simit bir elimde çay, ben masamda oturmuş, arada bana sorulan sorulara cevap verirken, bir yandan güneşin alıp götürdüğü o beyaz örtünün yok oluşunu izliyorum. Aynı senin bana olan aşkının eriyip gittiği gibi. Kar da acı çekiyor mudur acaba yok olup giderken… Tek başına bir kar tanesi eriyip giderken acı çekmese bile, en azından ‘yalnız geldim, yalnız gidiyorum’ diye içleniyordur. Peki o zaman kardan adamlar ne yapsın? Dünyanın en saf sevgilerinden biriyle gülerek, kar topu savaşı yapılarak, çocuklar tarafından inşa edilen kardan adamlar ne yapsın? İşte onlar, yok olup giderken en mahvolanlandır, yok olup gittiklerine değil de, giderken çocukları ağlattıkları için kahrolurlar.

Hayat bana her daim öğretmeye devam ediyor. Birşeyleri öğrenmek iyi mi yoksa kötü mü? Sanırım bu öğrendiğimiz şeye bağlı olarak değişmekte.

Kendimi geliştirme kısmında yarım kalan noktalarım olduğu için kendime kızıyorum ve hep bunlardan bahsediyorum. Bozuk plak gibi durmadan kendimi tekrarlıyorum. İbadetden bahsediyorum, İngilizce’den, sağlıklı yaşam ve spordan bahsediyorum. Ama bunlar böyle bahsetmekle kalıyor sadece… Bende aklıma gelen ne varsa hepsini sonu olmayan bu sayfaya yazmaya karar verdim sanırım. Farkına vardığım bir şeyde ‘sanırım’ kelimesini çok fazla kullanıyorum… sad

Peki bu kadar yazıdan sonra içimdekileri birazda olsa döktükten sonra, o meşhur ‘ati reflesh’ etkisini yaşayacak mıyım? O da baydı artık. Yapacağım evet, başaracağım. Vuhuuuuuu…! dedikten sonra, yine kanepeye uzanıyorsam ve erteliyorsam ki genelde öyle oluyor, o zaman geçmiş olsun hocam…

Turkcell Tv Plus gibi ilk zamanlarında süperdi. Şimdi aç kapa yapıyorsun 1 saat sonra donmaya başlıyor bir daha aç kapa yapıyorsun, en sonunda s.kerim böyle işi deyip, vurup kafayı yatıyorsun. Savaşmıyorum, yazının başında da söylediğim gibi belki pes ediyorum ama kabullenmiyorum. Gerçi pes ettikten sonra ne anlamı kalıyorsa…

Bu durumdan nasıl çıkarım bilmiyorum, geleceğe dair planım var mı? Sadece askerlik ardından bir araba alıp veya karavan alıp, Türkiye’yi gezmek olabilir. Çok sıkışırsam işe girer, şirketin arka sokağına çekerim karavanı, fena da olmaz hani…

Çekip gitme psikolojisine aşırı yakınım, kredi veya kredi kartı borcumda yok. Sadece aylık Dropbox ücretini ödesin ailem yeter bana, o da 9$ zaten. Yine de bana bir deli lazım. Ama ben o deliyi tanımak için zaman harcamak istemiyorum. Her şey en baştan… Yani en baştan karşılıklı güven, saygı, sevgi ve birde olursa bonusu olarak aşk.

Eve geldim, bir çay bardağına efe yaş üzüm rakısını doldurdum ve fondip yaptım. Ohh mis. Ne kadar da güzel oldu. Aç karnına içmek bazen çok güzel olabiliyor. Yemeğin ortalarında ‘merhaba abi’ deyiverdi. İşte bu gerçekten çok güzel oldu. Yemek bitti, yaktım üstüne bir tane de sigara. Ohh ne ala memleket. Şimdi erkenden sızabilirim. Oturma odasına geldim. Sevgili dostum Ufuk endişeli, içerisinden ‘neyi var bu adamın’ diyordur belki de… Belki değil büyük olasılıkla öyle. Her neyse bugünlük bu kadar. Şimdi netbookdan biraz search ve sonrasında uyku. Ya da search yapmanında bir anlamı yok. Ne yapmam gerektiğini bende bilmiyorum…

« »

Sizde yorum yapabilirsiniz.