20 Şub 2017 - Yazı Dizesi    Yorum Yok

Kasvetli Gün – Bölüm 3

Düşünmemeye çalışıyordum. Arkamda biri var veya yok. Sonuçta bu fırtınada katil bile olsa sokakta ne işi var? Bu fikir beni rahatlatmıyordu bir türlü. Farklı bir çözüm bulup, ürettiğim veya içinde bulunduğum sorundan bir an evvel kurtulmalıydım.

İleride sokağın bittiği yerden sola içeri doğru girecek ve fırının orada bekleyecektim. Eğer arkamda biri varsa, onu da görmüş olacaktım. En kötü ihtimalle o da sokağa girerse fırına sığınabilirdim. Hızlıca köşeyi döndüm ve beklemeye koyuldum. Kafamı köşeden hafifçe çıkarıp, bakmak istiyor ama yapamıyordum. Tekrar ayak seslerine konsantre olmaya çalışıyordum. Ancak rüzgardan sokağın içerisinde oluşan uğultudan ve hışırdayan yaprak seslerinden hiçbir şey duyamıyordum.

En kötü ihtimalle fırına koşar oradan birilerinden yardım isterdim veya diğer tarafta merdivenlerin altında duran üzeri kar tutmuş odunlardan birini alır ve kendimi savunmak için kullanabilirdim. Tüm bunları yapamaz ve yaralanırsam da hemen telefonla yardım çağırabilirdim. Bu kadar şeyi düşünmeme rağmen ne gelen vardı, ne giden! Saate baktığımda yaklaşık beş dakikadır aynı yerde beklediğimi farkettim.

Servise geç kalmak istemiyordum. Sonrasında otobüsle gitmek bir işkence haline dönüşecekti. Üstelik bir sürü tırı vırı olacaktı. Tekrar yola koyulmadan önce, fırından sıcacık kaşarlı bir poğaça ile mideme ziyafet çekebilir ve rutin hayatıma geri dönebilirdim. Cep telefonumdan tekrar saate baktım. Ufak bir atıştırmalık alışverişinin ardından adımları biraz daha sıklaştırırsam geç kalmayacaktım…

Çoğu zaman üzerimde nakit taşımadağım ve ihtiyacım olursa ATM’den çekerim mantığında hareket ettiğim içim üzerimde para var mı diye, ceplerimi yoklamaya başladım. Cebimden sadece 50 kuruş çıktı. Yapacak birşey yok iş yerine varınca büfeden bir şeyler alır, ATM kartı ile öderim nasılsa. Bir yere gitmem gerekirse de, yol üstünde bir ATM’den para çeker ve sıkıntı yaşamam.

Belki de fırında ATM kartı kullanabilirdim, bir poğaça almak yerine 4-5 tane alırım, öyle kart kullanırım böylece adamlara ayıp olmaz, iş yerinde de birilerine veririm. Böylece arzulamış olduğum ziyafete kavuşmuş olurum. Fırına doğru ilerlemeye başlayacaktım ki; bir elin sağ omzuma dokunmasıyla irkildim.

– Üçüncü Bölüm Sonu –


20 Şub 2017 - Yazı Dizesi    Yorum Yok

Kasvetli Gün – Bölüm 2

Tüm cesaretimi topladım ve kafamı tamamen çevirdim. Ancak hiç beklemediğim bir şey o da nesiydi öyle? Zihnimin bana oynadığı bir oyun muydu bu? Yoksa giderek paranoyaklaşıyor muydum? Yoğun kar yağışından mı kaynaklıyordu yoksa kafamda fazla kurmamdan mı? Kimse yoktu! Evet arkamı dönüp baktığımda kimseyi göremedim. Peki ama ya gelen ayak sesleri “hışır hışır” diye işittiğime eminim.

Sanırım sabahın köründe henüz uyanamamıştım. Bağcıklarımı tekrar kontrol ettim, önüme döndüm ve dondurucu havanın eşliğinde, kar tanelerinin yüzüme çivi gibi saplanmasına izin verdim. Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım ki yine o ses. “- Tanrım, gerçekten kafayı mı yiyordum yoksa?” Bunun başka bir açıklaması olamazdı.

Arkadan bir aracın sesini duydum. Evet bu sefer yakalanmıştı! Sonunda orada bir şey olup, olmadığına emin olabilecektim. Ancak aracın farlarını bir an için düz bir şekilde geldi ve sonrasında sağa doğru kaybolup gitti.

Tabi ya, araç göbekten diğer istikamete dönmüştü. Yine kendimle baş başa kalmıştım. Nerdeydi bu insanlar? Normalde her sabah işe giderken, illa ki birileriyle karşılaşır veya yürümekte olduğum yoldan otobüs veya başka bir araç geçerdi…

Sanki herkes sözlenmiş gibi kimse sokağa çıkmamıştı bugün. Aslında kimsenin sokakta olması bir nebze de normal. Büyük olasılıkla bugün okullar tatil olmuş, bir çok resmi kurum tatil edilmiş ve sadece bazı özel sektör çalışanları 30 cm kar kalınlığı ile mücadele etmek durumundaydı.

Neyse ki şu dönüş yapan aracın farları kısa bir süreliğine olsa da düz yansımıştı ve o sırada kendi gölgem dışımda başka birisinin de gölgesini gördüğüme kesinlikle eminim. Ancak bir gölgeden yaşlı mı yoksa genç mi bu anlaşılmıyordu.

Yol bitmek bilmiyor ve fırtınadan dolayı yürümekte olduğum yöne ilerlemek imkansızlaşıyordu.

– İkinci Bölüm Sonu –


20 Şub 2017 - Yazı Dizesi    Yorum Yok

Kasvetli Gün – Bölüm 1

Güne başladım başlayalı hava kapalıydı. Karanlığın hepimizin üzerinde ki etkileri malum. Konuşmama isteği, bir şey yapmama isteği ve benzer durumlar söz konusu.

Her zaman ki gibi evden çıkmış, iş yerime ulaşmak üzere yürümeye başlamıştım. Tuhaf görünümlü bir dayı sanki beni takip ediyormuşçasına bir hisse kapıldım. Arkamı dönüp bakmak istemiyordum. Ya elinde bıçak veya benzeri yaralayıcı bir cisim varsa düşüncesi beni yiyip, bitiriyordu.

Zifiri karanlık ve hiçbir aracın geçmemesi de beni daha da geriyordu. Ne karşıdan gelen bir araç ne etrafta herhangi biri vardı. Aniden aklıma ayakkabı bağlama bahanesi geldi. Bir köşede durur, ayakkabımı bağlıyor gibi yaparım ve takip edildiğim hissine kapıldığım adam beni geçer gider.

Bunun için uygun bir basamak gözüme kestirdiğim gibi sağ ayağımı merdivenin basamağına koydum ve ayakkabımın bağcıklarına doğru uzandım. Nasıl bir telaş yaptıysam bağcıkları ne açabiliyor ne de bağlıyabiliyordum. Durum giderek karmaşık olmaya başlamıştı. Takip hissine kapıldığım dayı ile aramda olan mesafe nerdeyse üç metreye kadar düşmüştü. Yürürken attığı adımların karda çıkan sesini duyabiliyordum. O kadar yavaş ilerliyordu ki adeta bir korku filminin içindeymişim ama haberin yokmuş gibiydi.

Bu fikre nerdeyse inanmak üzereydim. Soğuk soğuk terlerken, kameralar çıkıp, “haydi gülümse, sana korkunç bir şaka yaptık” diyecekler diye düşünüyordum. Tüm bu fikirler aklımdan ziyadeyse hızlı hızlı oluşup, kaybolurken; sağ ayakkabımın bağcığını gevşetmeyi başarmıştım. Başımı aşağıya doğru yönelterek hafifçe sola çevirmeye başladım. Arkamdan gelen şeyi artık görmek istiyordum ve ardından yoluma devam etmek…

– Birinci Bölüm Sonu –


20 Şub 2017 - Yazılar    Yorum Yok

Canı sıkılan adam!

Canı sıkılan adam sorulduğunda canının neden sıkıldığını bile bilmez.
Durduk yere öyle ansızın sessizleşir ve tuhaflaşır.
Bu tuhaf durgunluğun sebebini soranlara, sebepsizlik sunar…
Sorular illa bir sorun olduğu yönünde ve bu sorunun sebebini sorgular nitelikteyse eğer;

Canı sıkılan adam düşünmeye başlar, neden diye kendi kendine.
Çeşitli sonuçlara varır elbet, ancak yeterli midir bulduğu yanıtlar orası bilinmez.
Bu yanıtları, soranlara anlatmak istemez mecbur kalmadıkça…
Israrlar devam eder ve gizem örtüsünün arkası merak edilir, kişilerce…

Canı sıkılan adam sadece uyumak ister, ölesiye…
Her yeri uyuşuyordur, kolları, ayakları hatta beyni bile.
O kadar halsiz ve kımıldamak istemeyen bir tavrı vardır ki;
Sadece bir battaniye ve sıcak bir yer bedenini çürütüne kadar dinlendirmek için yeterlidir ona.

Canı sıkılan adam ne dinlemek ister, ne anlamak ne de anlaşılmak.
Onun tek bir arzusu vardır; sessizlikte kaybolmak ve rahatsız edilmemek.
Bir anda hiçliğin ortasına ışınlanamayacağına göre katlanmak zorundadır.
Vücudunun tüm uzuvları ve bedenine sıkışmış ruhu sadece dinlemek istiyordur…


Sayfalar:«1234567...12»