Akıntıya kapılmak isteyen adam!
Hayat hepimizi olduğu gibi beni de sürüklemeye devam ediyor. Öyle ki bazen bu akıntının içerisinde benliğimizi kaybettiğimiz anlar bile olabilir. Akıntıya karşı yüzmekten vazgeçtiğimiz anlar… Yüzmeyi sevip, sevmediğimizin bir önemi kalmıyor. Suyun içindeyiz ve hayatta kalmamız lazım. Sakin bir limanda dinlenmek istiyoruz. Hepimizin gayesi bu, ancak aranan limana ulaşmak için okyanusları hatta kıtaları aşmak lazım. Kiminin kapıldığı akıntı o kadar tatlı ki, kendini bu akıntıya bıraktığında aradığı limana nasıl geldiğini bile fark etmiyor. Kimisi ise kendini bıraksa bir limana varacak ama aradığının bu olmadığını bildiği için zıttı yönde kulaç atıyor.
Kimisi sırt üstü yüzüyor, kimisi kulaç atıyor. Herkes bir yöne savruluyor. Bu derya denizde trafik bol. Yanınızdan sırtüstü yüzen de geçip gidiyor, akıntıya kapılan da. Kim mutlu kim mutsuz belli değil! Suyun içerisinde kalan kısmı kimse görmüyor. Herkes suyun üstüne bakıyor. Zaten bir çoğumuzda suyun üstünde ne gözüküyorsa ona odaklıyoruz. Gizlenebilmek için.
Gizlenmek derken; bir kabahati bir ayıbı örtmek değil mevzu bahis olan konu… Şu meşhur maskeler ardına gizlenen yüzlerden yani koruma kalkanından bahsediyorum. Kısacası dışarıya karşı olan tutumumuzdan. Yolda ki adamla olan muhabbetin ile en yakin kankanla olan muhabbetin arasındaki farktan. Hatta en yakınına bile anlatamadığın o meşhur sırlardan.
Benim öyle sırrım yok diyenlerse, kendini bile kandırmayı başarmış olan bireyler. Size sesleniyorum derinlerde yaşadığınız yalnızlık doğru yol değil…
Yazmayı çok seviyorum. Kelimeler ardı ardına geliyor. Ne ifade ettiğinin çok bir önemi var mı? Bir konu üzerinde başlayarak o daldan bu dala zıplaya zıplaya geçişler yapıyorum, farkında olmadan…
Bir çoğu yarım kalmış projelerim, yazılarım, şiirlerim, hikayelerim ve hayallerim var. Sonbaharda bir depresif oluyorum. Kendinden vazgeçmiş veya vazgeçmeye yüz tutmuş bir adama dönüşüyorum. Sanırım şu meşhur adet günlerine erkeklerde giriyor. Öyle ki, hani hiçbir şey yapmak istemez ya insan; işte tam olarak bu durumu yaşıyorum. Beni en yormadan sakinleştirecek şey ise, şu an yaptığım şey…
Ne diyordum? Akıntıya bıraktım kendimi. İçinde bulunduğum sürüde olanlar da “hayırdır?, nen var kuzum?” modunda ilgi gösteriyorlar haliyle. Sürüde başka birisi bunu yapsa, aynı ilgiyi bende onlara gösteriyorum. Ama bazen gölgedeki adam olmak istiyorum.
Kimsenin varlığımı hissetmediği ve kafa dinleyebileceğim bir yer. O meşhur ıssız ada benzetmesini yapmayacağım. Onun yerine sürekli yüzecek değiliz ya, arada kayalıkların arasına gizlenmek istiyorum. Sadece su ve ben…
Sürüdekiler farkına varmadan kendi rotasında devam etsinler veya ne yaparlarsa yapsınlar bir süre bensiz. Ben veya sevdiklerim Köpekbalığı gibi tehlikeli bir durum meydana gelirse, illa ki birbirimize haber ulaşır.
Hayal gücü biraz fazla oldu diyenler için, yani bütün bir günü evde yataktan çıkmadan ve hiçbir şey yapmadan geçirmeye ne dersiniz?
Sadece kendinizle baş başa?
Herkes sizi rutin hayatınıza devam ediyor diye bilirken ve onlar kendi hayat çizgilerinde her zaman yaptıkları şeyleri yapmaya devam ederken…
Sizse bir an için bu standart, klişe ve monoton hayata kısa bir ara verip, istediğiniz gibi davranmaya ne dersiniz?
Cep telefonu, sosyal medya olmadan. Kısaca sıfır iletişim.
Sadece bir gün hayattan kaçmaya ne dersiniz? Kimsenin haberi olmadan!
Kesinlikle mükemmel bir durum, bunun başka bir kelime ile tarifi yok. (Evet bunu yaptım ve o kadar iyi geldi ki!) Kimseye hesap verme zorunluluğunda olmadan sadece size ait 10 veya 11 saat bir zaman dilimi. Eğer iş çıkışı eve varışınızdan itibaren bunu planlayabilirseniz; bu süreyi 15 saate kadar çıkarabilirsiniz. Ben henüz bu kadar süreye ulaşmayı başaramadım ama denemek isterim.
Kim istediği gibi özgürce yaşamak istemez ki? Özetle bazen kendi kendimizin doktoru olmak gerekiyor.
Mesai bittiği için Ati kaçar, herkese iyi haftasonları. wink