19 Oca 2016 - Yazı Dizesi    Yorum Yok

Kısım 1

« »

Ekran boşken, şu anda yazı yazdığım Evernote ekranı bana “ne düşünüyorsunuz?” diye soruyor.

Ne mi düşünüyorum. Çözümleri bildiğim halde neden uygulamayıp veya neden uygulayacak gücü kendimde bulup, bir yerlerden başlamıyorum.

Hayatımda sıfatı belli olmayan bir kız var ve boktan bir ilişki düzeyimiz var. Nezih mi yoksa derya da mı çalışıyorum belli değil ama o da boktan, o kadar sorumsuzca yaşanıyor ki burada ki günler bende halen çözmüş değilim. Boşa geçen günler olarak adlandırıyorum. Kendime ayırdığım zaman mı? Öyle bir zaman yok ki… Herşey külfet olmaya başladı. Akşam yatmakta… Sabah kalkmakta… Depresyon mu yaşadığım bilmem… Yoksa çabalamak mı…


Herşeyden pes edesim çoktan geldi geçti, artık onun ötesinde yaşıyorum. Eskiye olan özlem mi bu? Ona da tam olarak verecek bir cevabım yok. Ama anne dizinde sabahlara kadar ağlama isteği mi? İşte bu kesinlikle ruhumu tedavi edebilir. Ancak bu kadar bencil olamam. Beni doğuran bugüne kadar getiren ve beni koşulsuz şartsız seven, hiç şüphe etmeden canını bile feda edecek tek kadına bunu yapamam. Yaparsam adilik olur…!

Sürekli düşünüyorum, düşünmeden yaşamak imkansız. Artık hiçbir şey düşünmeyeceğim dediğim anlarda bile düşünüyorum. Kitap okumaya zaman bulamıyorum. Spor yapmak mı, ona zaten kolay kolay zaman ayıramıyorum. Geriye ne kaldı kişisel işler ve ev işleri sonra da dinlenmek mi? Hiç sanmıyorum. Kahvaltı yapmıyorum ki zaten otomatik olarak sağlıksız beslenme 2-0 benden önde. Kişisel sağlık mi? Eh işte hasta olmayacak kadar kendime bakıyorum. Çünkü hasta olursam bana bakacak adam yok, zaten olmasın da. Gerçi hakkını yemeyeyim bu konuda annemin, babaannemin, eski sevgilimin ve ablacığın hakkı ödenmez.

Yeni yıla girerken soruyorlar 2016’dan beklentin nedir diye. Ulan 2016’dan bir beklentim yok ama kendimden beklentim çok…

Tabi birde kendimden beklediğimi kendim yapsam, herhalde bu yazıyı yazmıyor olurdum. İki tane xerox a4 kolisi üst üste konmuş bende üstüne oturmuş, derya müşteri kasalarının orada, ayak ayak üstüne atmış, elimde telefon bu satırları oluşturmakla meşgulüm. Ta ki biri bana ‘Atilla ne yapıyorsun?’ diyene kadar. Ebeninkini yapıyorum. Sıkıldım lan hepinizden ve herşeyden. Tecrübe edinmenin bedeli ne kadar ağırmış meğer…

Tamam! Standart bir insan zaman çizelgesinde bütün bunlar yaşanmalı elbet. Doğum yaşam ve ölüm. Tabiki arada olması gereken bir sürü temel sabit (çocukluk, eğitim, evlilik, iş vb. gibi) olması lazım. Ama bu temel sabitlerin öğrenilmesi bazen biraz acı olabiliyor. Bu paragrafın başında ufak bir bölünme yaşandı bu da 1-2 saat ara vermek zorunda kalmama sebep oldu.

Sorunlar belli, çözümler belli ve istenildiği taktirde çözümleri uygulayabilecek güçte var. Ancak bu gücü kullanma isteği yok. Sanırım ister istemez bir atalet hali (öğrenilmiş çaresizlik) psikolojisine girmiş durumdayım. Bunun tespiti ise; eskiden öyle ya da böyle mutluydum veya öyle olduğunu sanıyordum. Ancak şimdi hiçbir şey s.kimde değil. Belki de olmamalı zaten, olduğu için bu kadar kafaya takıyor olabilir miyim?

Üzerimdeki ölü toprağından haberim var ama atasım yok. Halim yok, isteğim yok, mecalim yok, gücüm yok, yok da yok işte..

« »

Sizde yorum yapabilirsiniz.